Ocak 18, 2005
Sokrates
Atinalı meşhur felsefeci. M.Ö. 470 ile 399 seneleri arasında yaşamıştır. Babası heykeltıraş, annesi ebelik yapardı. Sokrates herhangi bir yazılı eser bırakmadığı ve hiç seyahat etmediği için, şahsiyeti ve ortaya koyduğu doktriniyle ilgili bilgiler Platon’un ve Xenophon’un eserlerinden alınmıştır. Platon ve Xenophon, Sokrates’ten yaklaşık olarak 45 yaş genç olup, Sokrates’in talebeleridir. Sokrates, Cpygr Pisagorosdan talebesi denilecek şekilde etkilenmiştir. Aristo, Platonun talebesidir. Sokrates, vücut olarak kısa boylu, tıknaz bir yapıya sahip olmasına rağmen, iyi bir savaşçıydı. Nefsine hâkimiyeti ve demokrasiyi savunduğu için hapsedildiğinde kendisini kurtarmaya gelenlere adaletin verdiği karara uyacağını söylemiştir. Vatanperverliği, her türlü bozuk düşünce ve ahlâksızlıkla mücâdele etmesine sebep olmuştur. İnsani düşünceleri de ağır basıyordu. Peloponnes Savaşlarında Arcibiadesin hayatını ve talebesi Xenophon ile Deliumu da ölümden kurtarmıştı. Sokrates, tanrılar üzerine yazılmış mitolojik hikayeleri saçma buluyordu. Tanrıyı, kendi kafasında yaratıcı ve idare edici olarak kabul etmişti. Ruhun var olduğunu ve eğitimin kazandıracağı alışkanlıklarla kötülüklerinden temizlenip saf hâle gelebileceğini söylüyordu. Öldükten sonra ruhun nefesle vücutlu terk ettiğini ve kaybolmadığını savunmuştur. Bu düşüncelerinden dolayı ölüme mahkum edilmiş ve zehirlenmek suretiyle öldürülmüştür. Sokrates bütün zamanım çarşıda, parklarda, sokaklarda gymnasia olarak adlandırılan yerde politika, şiir, sosyal konularda serbestçe konuşarak geçiriyor ve kendisine göre doğru ile eğriyi anlatıyordu. Konuşma metodu olarak önce soru sorar, sonra kendisi izah ederdi. Kötülüğün bilgisizlikten ileri geldiğini söylerdi. Sokrates’in Yaşadığı devir, baskı uygulanan Perieleas zamanına rantlar. Sokrates, tabiî ilimlere ilgi duymuş ve birçok sistemi öğrenmişti. Dünyanın yuvarlak veya tepsi biçiminde olduğu hususunda iki farklı kozmoloji bilgisine ilgi duymuştur. Kozmoloji sırasının akıldan kaynaklandığını, kâinatın bulunduğu şekliyle meydana geldiğini söylemiştir. Faraziyeden (hipotez; giderek yanlış faraziyeleri tek tek ortadan kaldırmak suretiyle doğruyu bulma metodunu ilk Sokrates ortaya atmıştır. Sokrates’in hipotezler fikrinin Aristo mantığının ortaya çıkışında büyük rolü olduğu kabul edilir. Sorkates’in düşünceleri ölümünden sonra, talebeleri tarafından yayılmıştır. Euclid de, Sokrates’ten ders almıştır. Sokrates ve talebeleri her şeyi akıl ile izah etmeye çalışmışlardır. Hiçbir şey gerçek olmayıp, yalnız Bir olan vardır, demişler. Fakat, bir olarak aklı, zekâyı Tanrının eş anlamı olarak almışlardır. Bu sebeple, tabiat kanunları gibi Tanrı düşüncesini de insan aklı bulmuştur. Tanrı fikri, Kuvvetlilerin zayıflara yüklediği bir ağırlıktır. demiştir. İnsan ahlakıyla ilgili düşüncelerini ise, Tanrılar dışında yüksek bir aleme yöneltti. Tabiat kuvveti tâbirini kullanmadı. Sokratese göre Tanrı, kâinatla birlikte hem cisim, hem de ruh âleminde bir güçtür. Ruhun kaybolmadığına ve ahiret hayatı olduğuna inanmıştır. Sokratesin bu bozuk düşünceleri, yaşadığı çağdaki Yunanlıların inandıkları ve tapındıkları birçok uydurma Tanrı ile dolu inanç dünyâlarına bir isyan ve tepki mâhiyeti taşır. Tanrı mefhumunu insan aklının bulduğunu ve bunun eski Yunan toplumunda kuvvetlilerin zayıflara bir çeşit tahakkümü olduğunu ileri sürmesi, eski Yunanlıların çok tanrılı inanç dünyaları ve günlük hayatlarının şekillenişi bakımından doğrudur. Ancak, peygamberlerin insanlığa tebliğ ettiği ilâhî dinler bir olan Allaha imân ve ibadet, kaynağını vahiyden almakta ve aklın ötesinde bulunmakta olduğundan Sokratesin düşünceleri yersiz ve bozuk olmaktadır. Nitekim Sokrates, yalnız Bir olanın ve Rûhun varlığını, ruhun öldükten sonra yaşamasını ve ahiret hayâtının varlığını da eski peygamberlerin bildirdikleri ilâhî dinlerden kendilerine ulaşan nakillerden öğrenmiştir. Ancak yalnız kendi akıl ve mantıklarını rehber edindiklerinden bir peygambere îmân etmeyi kabullenememişler, böylece akıl ve mantıkları çerçevesinde sıkışıp kalmışlardır. Bir olan varlığa akıl ve zekâ demeleri de bundandır. Platonun hocası olan Sokrates, yazılı hiçbir şey bırakmamış, tüm zamanını özellikle gençlerle felsefe tartışarak geçirmiştir. Görüşleri, tartışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafından beğenilmeyen Sokrates, yeni tanrılar icad ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baştan çıkardığı gerekçesiyle ölüme mahkûm edilmiştir. Sokratesin felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, onun bilinçli ve ahlâkî kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle.-evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlâkî boyutunu ön plâna çıkaran Sokrates. insanlara özsel bileşenlerinin ruh okluğunu, onların ruhlarına özen göstermeleri gerektiğim anlatmaya çalışmış, bu düşüncesini ifade çimek, onu eylemleriyle somutlaştırmak için de, yaz kış çıplak ayakla ve ince bir entariyle dolaşmıştır. Fiziği itibariyle çirkin biri olan Sokrates insanların yüzlerini ve fizikî yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir. Buna göre, Sokrates, felsefesinde her şeyden önce, insanın doğası, ihtiyaçları, amaçları ve değerleri üzerinde durmuş, neyin onu tamamlayacağını araştırmıştır. O, aynı çerçeve içinde, dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme, anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlâk alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, v.b.g., anlamının ne olduğu bilinmedikçe, bilgece, adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokratese göre, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokratese göre, hem entellektüel ve hem de ahlâkî yönden olur. Ona göre, entellektüel olarak sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere yaramazsanız ve ahlâkî olarak da, söz konusu sözcükler ahlâkî fikirlere karşılık geldiği zaman, sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz.