Şubat 22, 2006

Yabancı (kitap)

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Jump to: navigation, search

Albert Camus'nün 1942'de yayınlanmış en ünlü eserlerinden biri.

Orijinal adı l'Etranger'dir.

Yabancı'nın Fransızca baskısının kapağı
Enlarge
Yabancı'nın Fransızca baskısının kapağı

“Saçmanın Felsefesi” adlı görüşün yaratıcısı olan Albert Camus, 1942’de, kendi kuşağının en güzel romanı olan “Yabancı”yı yazdı. Yazar, açık, sade, süssüz ve hareketli üslubu ile “Yabancı”da ünlü Amerikan romancısı Ernest Hemingway’in tekniğinden etkilenmiş görünmektedir. Bu romanında kayıtsız, her şeye boş veren, hayatın anlamsızlığına karşı mücadele etmekten adeta yorulmuş, etrafında olup biten olayları anlamayan, anlamak için de hiçbir çaba harcamayan, unutulmaz bir insan tipini canlandırmaktadır. Olayları Meursault’un ağzından anlatan Camus nesnel (objektif) bir romancı gibi davranarak, kahramanıyla okuyucu arasına girip, onları düşünce ve duygularını anlatmamakta, tersine, kahramanlarının hareket ve davranışlarını yansıtmakla yetinmektedir.

Romanın kahramanı Meursault, kavurucu güneş yüzünden, hiçbir sebep yokken bir Arabı öldürür. Bu cinayeti sanki kendi iradesi dışında işler; birtakım gizli kuvvetler onu cinayete doğru itmektedir adeta. Tutuklanır. Mahkemede, sanki yargılanan, hayatı söz konusu olan kendisi değil de, bir başkasıymış gibi, olan bitenleri, anlamayan, kayıtsız bir gözle seyreder; hareketin saçmalığına bir açıklama şekli bulmaya uğraşanlara, ona mantıki bir anlam vermek için çaba harcayanlara şaşar. Kendisini müdafaa etmek zahmetine bile katlanmaz. Meursault sanki içinde yaşadığı hayata uygun bir biçimde yaratılmamış gibidir ve çevresine adeta uyamamaktadır; o, çevresindeki her şeye yabancıdır. İnsanlar, onların ahlak anlayışları yabancı gelmektedir ona. Kendisine göre “annesinin ölümüne ağlamadığı ve niçin ağlamadığını açıklayamadığı için” de ölüm cezasına çarptırılacaktır. Romanın bu acayip havasını okuyucu yadırgamaktadır.

Yabancı'nın Felsefesi

Etrafımızı çevreleyen evren de, toplum da anlamsızdır, saçmadır. Meursault’un bir hiç yüzünden bir insan öldürmesi de göstermektedir ki, bu boş, anlamsız evrende her şey insanoğlunun iradesi dışında cereyan etmektedir. Onun için de, o bu anlamsız dünyaya bir anlam, anlayamadığı olaylara da bir mantıki görünüş vermeye çalışmamalıdır. Zahmete değmez bu. Kişinin dünyaya gelişi gibi, dünyadan gidişinin de bir anlamı yoktur. Gelişini, dünya ne kadar kayıtsızlıkla karşılamışsa, gidişine de o kadar kayıtsız görünmektedir.

Bu anlamsız evrende, kişinin, özlemini duyduğu mutluluğu araması boşunadır. Mutluluğa erişmesine imkan yoktur. Aslında mutluluk, aldatıcı bir görünüşten başka bir şey değildir, hayat da öyle… Kişi, ölüme mahkum edilmiştir ve ölüm düşüncesi ona bunalım vermektedir. Akıp giden zamanın kendisini sürükleyip götürdüğü ölüme karşı güçsüzlüğünü anlamaktadır. Kendisini bir kırılmaz çember gibi sıkı sıkı kavrayan her günkü hayatın bunaltıcı biteviyeliği içinde, bir otomat gibi, her gün belirli bir işi, belirli saatlerde, belirli biçimde yapmak zorunluluğunda oluşu, nihayet onu hayatın gerçekten bir anlamı olup olmadığı konusunda kuşkuya düşürmektedir. Ve kendisine böyle bir soru sormaya başladığı anda da kaderine karşı baş kaldırıyor demektir. Ama etrafını çeviren hayatına son vermesi bir çözüm şekli değildir ve zahmete değmez. Ama tersine, bu hayata bir anlam vermeye kalkışacak yerde, onu gururla yaşamalı ve dünya nimetlerinden yararlanmalıdır. Bu hayatı yaşamak kişiyi daha bir yükseltecek, ona daha bir soyluluk kazandıracaktır. Bu da, evrenin anlamsızlığına karşı onun zaferi olacaktır.